Kader ağlarını örünce

Kader ağlarını örünce
Eğirdiği rengârenk yünleriyle günlerini doldurduğu sade bir yaşamı varmış Fatima'nın.
Ama zaman usulca akıp giderken, kaderi onu bambaşka diyarlara götürmeye, birbirinden garip serüvenlere sürüklemeye hazırlanıyormuş...
Derken bir gün, babası Fatima'yı çağırarak uzun bir yolculuğa çıkacaklarını, şans kendilerine yardım ederse ellerindeki malları satacaklarını söylemiş.
"Belki," diye ilave etmiş babası,
"bu yolculuk sırasında evlenebileceğin zengin ve düzgün bir genç adam buluruz."
Baba kız umutla bir gemiye binip geleceğin bilinmeyen sahillerine doğru yola çıkmışlar...
Girit adası yakınlarına geldiklerinde korkunç bir fırtına kopmuş. Gemi kayalıklara çarpıp paramparça olmuş. Dalgalar tüm yolcuları acımasızca yutarken, bir kayaya tutunarak hayatta kalabilen sadece Fatima olmuş.
Kimsesiz kalan kız, kumaş dokuyarak yaşamlarını kazanan bir aileye sığınmış.
Birkaç yıl onlarla beraber çalışmış. Sevinçlerini dertlerini, hayallerini paylaşmış.
Her şeyin yolunda gittiği bir sırada esir ticareti yapan haydutlar tarafından kaçırılmış...
İkinci kez varını yoğunu, mutluluğunu ve umudunu yitiren Fatima, iyi yürekli bir adama satılmış.
Yeni yuvasında,gemi direği yapmasını öğrenmiş.
O kadar büyük bir sevgi ve özveriyle çalışmış ki, sahibi onu azat ederek ellerindeki direkleri Uzak Doğu'da satmasını istemiş.
Cava'ya gitmek için bindiği gemi şiddetli bir kasırgaya tutulmuş.
Yine zor bela kurtulan Fatima,kendini Çin'in ücra bir sahilinde bulduğunda, kaderini sorgulamaya başlamış:
"Neden dokunduğum her şey yok oluyor? Bu uğursuzluk nereden geliyor?.."
Ama Fatima'nın bilmediği bir efsaneymiş, geleceğini hazırlayan...
Kehanetlere dayanan hikaye, günün birinde olağanüstü bir kadının sahilde ortaya çıkarak Çin'de eşi emsali olmayan bir çadırı inşa edeceğini anlatıyormuş. Bu efsaneye inanan imparator, zaman zaman adamlarını kıyıya göndererek böyle bir kadını aratıyormuş.Kader onu imparatorun karşısına çıkardığında, kendisine sorulan ilk soru çadırı inşa edip edemeyeceği olmuş. Yolculukları sırasında sayısız çadır gören Fatima, "Yaparım tabii," diye cevap vermiş,
"yalnız çok sağlam bir kumaşa ihtiyacım var." İ
mparator böyle bir kumaşın olmadığını söyleyince, oturup kumaşı kendisi dokumuş.
Sonra da, kalın ip ve çadırı oturtabileceği sağlamlıkta birkaç direk istemiş.
Aldığı yanıt yine aynı olunca; rengârenk ipler eğirmiş, kölelik günlerinde öğrendiklerini hatırlayarak upuzun direkler inşa etmiş...
Talihsiz geçmişinin tüm birikimiyle ortaya çıkan çadır, beklenildiğinden de güzel olmuş...
Sevinçten uçan imparator, oğullarından biriyle evlendirmiş onu.
Böylece Fatima, yaşadığı her facianın ondaki bir yeteneği geliştirerek nihaî mutluluğunu yarattığını anlamış...
***Kırılan kalpler, yıkılan hayaller, gerçekleşmeyen beklentiler zaman zaman yaşamı anlamsız kılıp, monokrom bir renge döndürdüğünde; sınırsız ve sonsuz sevgiyi bize öğretmek için yaratılan dünyanın sihirli bir yer olduğunu hatırlatmalıyız kendimize...
Mutluluk ve ıstırap, bir gün bizi tanrısallığımızın zirvesine taşıyacak kanatlarımızın gelişip, güçlenmesi için yaptığımız egzersizlerin bir parçası değil mi sizce?

alıntıdır

Yorumlar

Popüler Yayınlar